Esed’in son sözleri ve güvenlik konusunda aceleci olmanın tehlikesi
Esed’in Lavrentiev ile görüşmesi sonrası yapılan açıklama konusunda Türk medyası yine aceleci yorumlar yapıyor. Rejimin YPG/PKK ile uzlaşma alanı ve ihtimali her zamankinden daha güçlü. YPG/PKK sözde komutanı Mazlum Abdi geçtiğimiz haftalarda rejim ordusunun bir bileşeni olduklarını yineledi. Üzerine “Kuzeydoğu Suriye’de Suriye rejimi çatısı altında askeri ve siyasi olarak varlığımızı sürdüreceğimizi söyledik,” dedi.
Zaten 2019’dan beri Türkiye sınırını Rusya koruma şemsiyesi altında rejim ordusu ve YPG/PKK ortak kontrol ediyor. Halep’in Şeyh Maksud mahallesinde 2014’ten beri süren ve 2014–2018 arasında Afrin’de gelişen rejim-YPG/PKK iş birliği 2019’dan beri Fırat’ın doğusunda gelişiyor. Askeri iş birliği pek çok alanda oturmuş seviyede. İki taraf bu iş birliğini siyasi olarak da geliştirmek için mutat görüşmelerini sürdürüyor.
Esed’in temel talebi YPG/PKK ile aynı: Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi.
Bu talepte bir değişiklik yok.
Tek risk YPG/PKK değil
Kaldı ki Türkiye için tek risk YPG/PKK değil Suriye’de. YPG/PKK birinci başlık. Ancak İran destekli gruplar ve rejim içindeki yerleşik güçleri de Türk ulusal güvenliği açısından çok ciddi bir tehdit. Yani YPG/PKK konusunda rejimle anlaştık demekle güvenlik sorunumuz çözülmüyor.
Neden mi?
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), ülkenin rejim kontrolündeki bölgelerinde Iraklılar, Lübnanlılar, Afganlar ve Pakistanlıların yanı sıra Suriyelilerden oluşan 65.000'den fazla İran destekli militanın bulunduğunu tahmin ediyor. İran Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami ise Suriye’de yaklaşık 70 milis grubunun militan sayılarının 100.000'in üzerinde olduğunu söylemişti.
YPG/PKK sorununu çözmek için Esed rejimi ile iş birliği rejim ordusunun Rusya’nın tüm çabalarına rağmen halen kurşun asker düzeyinde olması nedeniyle İran destekli radikal Şii grupların sınırımıza taşınması ile sonuçlanacak. Türkiye bu konuda önlem alır, itirazlarını şimdiden duyar gibi olmama rağmen bu konuda Türkiye’nin yapabileceği pek fazla bir şey olmadığı gerçeğini belirtmek zorundayım.
Rejimin de İran ya da İran destekli grupları çıkarmak gibi bir gündemi de gücü de yok. Suriye’deki savaşın en çetrefilli konularından biri de İran destekli milislerin demografik değişim politikalarında da aktif olarak kullanılmasıdır. Çok büyük bir mucize olmazsa — muhalifler bir şekilde rejimi devirmezse — İranlı milisler Suriye’de yeni bir Irakizasyon sürecinin habercisi konumundalar.
Kaş yapalım derken göz çıkarma aceleciliğine düşmeden YPG/PKK sorununu çözmek gerekiyor.
Peki ya muhalifler?
Bu konuda Türkiye’de yapılan analizlerde üzerine düşünülmeyen diğer bir aktör ise muhalifler.
YPG/PKK’ya karşı Türkiye’nin askeri operasyonları Ankara ve özellikle SMO arasında simbiyotik bir ilişkinin doğmasına neden oldu. Rejim ile YPG/PKK konusunda bir iş birliğine SMO’nun büyük kısmının ikna edilmesi mümkün değil. Aksi durumda ise İsrail ile Güney Lübnan Ordusu’nun ilişkisinin akıbetinin okunup araştırılmasını tavsiye ediyorum.
Dahası özellikle Suriye’nin çeşitli yerlerinden rejimin acımasız savaş taktikleri nedeniyle göç etmek zorunda kalarak muhalif bölgelere, Türkiye destekli Suriye Geçici Hükümeti bölgelerine, gelen Suriyelileri böylesi bir duruma ikna etmek mümkün değil. Arzu eden gidip Afrin’den Resulayn’a kadar geniş tabanlı bir anket çalışması yapabilir. Zira bunu yapmış biri olarak bu satıları yazıyorum.
Aceleci olmak tehlikelidir
Enikonu, çok fazla aktör ve etmenin gözlemlenmesi ve analizi sonucu inşa edilen güvenlik mimarimiz Esed’in şartlı söylemleri ve örtülü tehditleri ıskalayan medya değerlendirmeleri ile şekillenmeyecek kadar kritik bir dengede.
Güvenlik konularında tek bir zaviyeden bakarak söylem bazlı aceleci yorumlar yapmak ciddi tehlikeler hususunda miyopluğa neden olur ve ulusal güvenlik meseleleri özellikle kamuya yönelik analiz ve yayınlarda bu miyopluğu kaldırmayacak derecede hassastır.